Pekin’in cephesi ise ezber: “Terörle mücadele, yoksulluğu azaltma, mesleki eğitim.” Üstüne bir de koreografik turlar—kameraya el sallayan çocuklar, tek ses marş, tek renk üniforma. Fakat bu görüntü tiyatrosu, akşam olduğunda “annemi istiyorum” diye ağlayan çocuğun odasına girmiyor. Propaganda, derin uyku vermez; yalnızca kısa bir sersemletme sağlar. Zaten, kamp/yurt düzenini “boarding school” diye pazarlayan Çinli yetkililerin dil oyunu da bunu kanıtlıyor: Dilsel makyaj, yapısal şiddeti saklayamaz. (TIME)
Ne yapılmalı?
— Belgeler ve Deliller: HRW, CECC, bağımsız araştırmacılar ve OHCHR’nin çalışmalarını multi-source biçimde birleştirmek; özellikle çocuk-ayrıştırma ve ana dil yasaklarına ilişkin resmi yönerge ve bütçe kalemlerini dijital arşivlemek. (Human Rights Watch)
— Hukuki Hat: “İnsanlığa karşı suçlar” eşiğini geçen politikalar, evrensel yargı ve Magnitsky tipi yaptırımlar [14]için temel sağlar. Bu hat, sembolik değil gerçek baskı üretir; vize yasakları, malvarlığı dondurma, tedarik zincirinde zorla çalıştırma bağlantılı ithalat kısıtları gibi araçlarla ekonomik maliyet yükseltilir. (HRW’nin 2021 raporu çerçeve sunuyor.) (Human Rights Watch)
— Tedarik Şeffaflığı: Okul-yurt inşaatı, gözetim teknolojileri, “bilingual” içerik tedarikçileri… Hepsi şirket isimlerine iner. Sivil toplum, yatırım fonları ve tüketici baskısıyla ayrışma (divestment) kampanyaları yürütmeli. “Çocuk gözyaşı kârı”nın piyasa değeri sıfır olmalı.
— Diaspora ve Hafıza Adaleti: Sürgündeki ailelerin çocuk buluşturma davaları için pro bono ağları,[15] tanıklık arşivleri, dil okulları ve psikososyal destek programları. Bu alan, yalnız merhamet değil politik stratejidir: Kökleri diri tutmak, asimilasyonun en zayıf halkasını hedefler.
— Heterobilim Yorumu: Bu çağda hakikatin düşmanı yalnız yalan değil, dikkat ekonomisi. Dosyayı bir gün görünür kılıp bir yıl unutturan medya ritmi, suça oksijen veriyor. O yüzden ritmimizi değiştireceğiz: Süreklilik etiği. “Trend” değil, takip. “Story” değil, arşiv. “Gün sonu öfke” değil, kurumsal sabır. Çin devletinin ağır sanayi tipi propaganda bandına, ince işçilikli hakikat hafızasıyla cevap verilecek.
Ve evet, açık konuşayım: Pekin’in “medenileştirme” iddiası, kolonyal kibirin 21. yüzyıl versiyonu. “İyi hayat”ı tek dilli, tek kültürlü, tek ritüelli bir şablona eşitleyen bu zihniyet, medeniyet değil standartizasyon üretir. Standart insan, insan değildir; çünkü insan çeşitlilikte nefes alır. Çocukların nefesini kesen her devlet, tarih tarafından çocuk düşmanı diye anılacaktır.
Hafızanın Kapanış Mührü
Şimdi soruyu çıplak soralım ve gözümüzü kaçırmayalım: “Bir halkın çocukları zorla annesiz, dilsiz, köksüz bırakılırken, biz hangi insan haklarından söz edeceğiz?” Cevap propaganda değil, diplomatik cilâ hiç değil; cevabın adı hiçbir şey. Çünkü hak, zincirin en zayıf halkası kadardır ve Doğu Türkistan’da o halka çocuktur: ninnisi susturulmuş, dili kesilmiş, annesi devlet-anneye teminat olarak rehin verilmiş çocuk. Çin devleti buna “eğitim” diyor; biz adını doğru koyalım: biyososyal kolonizasyon—kışla gibi okul, fabrika gibi yurt, keser gibi müfredat. Bu dünyada “terörle mücadele” maskesiyle çocukların ağzından “anne” kelimesini alıp yerine zorla “öğretmen-anne”yi yazan her rejim, insanlığın omurgasını kırar. Heterobilim’in terazisinde hüküm nettir: Bu düzen, silahsız ama sistematik bir soykırım mimarisidir; mermi atmaz, hafızayı vurur.
Bu bir çağrı değil, yemin: Kökleri koruyacağız. Ana dili bir güven limanı olarak geri kuracağız; evin kokusunu, ninninin notasını, duaların ritmini, oyunların dilini geri vereceğiz. Dil okulları kuracağız (sürgünde, çevrimiçi, mahallede), tanıklıkları toplayacağız (isimleri, tarihleri, mekânları, koordinatları, saatiyle), hukuku işletip tedarik zincirlerini kurutacağız (zorla çalıştırma ve gözetim teknolojilerine “uyum dışı” damgası vuracağız). “Devlet-anne” yalanına karşı gerçek annenin kokusunu savunacağız; “Mandarin-only” doktrinine karşı çokdilli hafıza koridorları açacağız; propaganda koreografisine karşı serbest oyunu, serbest sözü, serbest nefesi büyüteceğiz. Filozof Kirpi burada—polemik çıtasını kırıp atıyor: “Tank gürültülüdür; Mandarin-only sessiz tanktır—kelimeyi budar, hafızayı traşlar, yarını dilsiz bırakır.” Heterobilim burada—teoriyle pratik birbirine kilitleniyor: “Beden–dil–hafıza üçlemesini kurtarmadan hiçbir kalkınma, kalkınma değildir.” “Korku, arşivle söner; fail, izinde boğulur.”
Yöntem sert, adım adım ve kurumsal olacak: (i) Pro bono ağları kurup büyütüyoruz—hukukçular, psikologlar, OSINT uzmanları, [16] çevirmenler, arşivciler, dijital güvenlikçiler aynı masada. (ii) Magnitsky tipi yaptırımlar için fail listelerini delilleriyle çıkarıyoruz—komuta zincirinin her basamağı, tedarikçiler, paravan şirketler, finans kanalları; “dokunulmazım” diyen devlet kibri, dokunulabilirlik pasaportu ile tanışacak. (iii) UFLPA [17] ve ithalat kontrolleri hattında, zorla çalıştırma izi taşıyan her ürünü raflardan indirtiyoruz; bankalara, sigortacılara, limanlara uyum zorunluluğunu hatırlatıyoruz. (iv) Tanıklık arşivi kuruyoruz—anonimleştirme, zincirleme teyit, çapraz doğrulama; “duydum” değil, “gördüm–kayda geçirdim–zamanladım.” (v) Dil–oyun–ritüel üçlüsünü çoğaltıyoruz—çocuk için güvenli alan, travma bilgili destek, ana dilde eğitim materyali, şarkı, masal, bellek defteri.
Domuz Eti Tepsisi, Kimlik Eziyeti: Uygur Soykırımında Çocuk Sofrasının Zorbalığı
Siyasî dilin cilası kalktığında tablo vahşi: itaatkâr bedenler üretmek için gün dakikaya bölünüyor (bayrak töreni, slogan, sıra düzeni), habitus yeniden dökülüyor (domuz etinin “norm”laştırılması, “örnek öğrenci” puan cetvelleri, yüz tanıma kapıları), bağlanma bozuluyor (koşullu şefkat, “sevilmek için ben olmamalıyım” yanılgısı), dissosiyasyon yayılıyor (boş bakış, seçici mutizm, rüya gibi hatırlanan anne). Bu, yalnız pedagojik bir hata değil; ahlâkî bir suçtur. Ve dünyanın suskunluğu bu suça ortaklıktır. Kınama metni yazıp oylamada geri duran her ülke, her kurum, her marka, her fon—bilin ki adınız çocuk gözyaşının muhasebe defterine yazılıyor. Heterobilim’in defteri adil değildir; muhasebecidir: kim, ne zaman, nerede, hangi kararla, kimi susturdu—tek tek kaydeder.
Filozof Kirpi’nin sözü burada keskinleşsin: “Çocuk ağlamasını duymayan kulak, en gürültülü tanktan da sağırdır.” Çin devleti bu sağırlıkla övünebilir; biz ise duyarak güçleneceğiz—çünkü duymak, direnişin ilk fiilidir; kayda geçirmek ikinci; hesap sormak üçüncü. Ve evet, biz romantik değiliz: Şiiri arşivle, öfkeyi hukukla, acıyı dayanışmayla örgütlüyoruz. Yenilmez sandığınız gözetim mimarisi, çocuk ninnisinin frekansında çatlar; çünkü ninni, yalnız bir melodi değil—hafızanın şifresidir. O şifreyi geri verince, çocuk kendi adını tekrar söylemeye başlar; ve dünya, işte o anda, kendine insan deme hakkını geri kazanır.


