
Travmatik olayların vücut sağlığı üzerindeki kısa süreli etkileri uzun zamandır bilinmektedir. Bu etkiler arasında baş ağrıları, iştah ve uyku düzenindeki değişimler, endişe, kaygı ve konsantrasyon sorunları gibi durumlar bulunmaktadır. Ancak yeni bir araştırmaya göre, savaş gibi büyük travmaların DNA’da nesiller boyunca sürebilen epigenetik izler bırakabileceği düşünülmektedir.
Travmanın nesilden nesile aktarıldığı düşüncesi yeni bir kavram değildir. Daha önceki araştırmalar, travmatik deneyimlerin sonraki nesillerin depresyon ve diğer zihinsel sağlık sorunlarına yakalanma riskini artırdığını göstermiştir.

Büyük yankı uyandıran bu çalışmada, üç nesilden 48 Suriyeli ailenin DNA örnekleri incelendi. Yale Üniversitesi’nden antropolog Catherine Panter-Brick, “Elde ettiğimiz sonuçlar, şiddetin genetik yapıda epigenetik izler bırakabileceğine dair kanıtlar sunmaktadır” şeklinde konuştu.

Araştırmada, Suriye’de 1980’lerdeki şiddete maruz kalan 10 aile ile 2011’deki iç savaşa maruz kalan 22 ailenin DNA’sı, 1980 öncesinde Suriye’den ayrılarak uzun süren iç karışıklıktan kaçan 16 ailenin genetik materyali ile karşılaştırıldı.

Toplamda 131 kişiden yanak içi sürüntü örnekleri alındı; bunlar 45 küçük çocuk, 37 büyük çocuk, 47 anne ve 2 büyükanneydi. Çalışmanın ortak yazarı ve Suriyeli bir mülteci olan Dima Hamadmad, “Katılımcılar, çocuklarına olan sevgileri ve gelecek nesiller için duydukları endişe nedeniyle araştırmaya katıldılar. Ancak daha da önemlisi, travma hikayelerinin duyulmasını ve kabul görmesini istediler,” ifadelerini kullandı.
Araştırmacılar, DNA’ya metil grubu adı verilen küçük kimyasal işaretlerin eklendiği 850.000 DNA metilasyon noktasını inceledi. Bu süreç, temel DNA dizilimini değiştirmeden gen ifadesini etkileyebilir. Araştırmacılar, doğrudan şiddete maruz kalan anne ve çocukların DNA’sında epigenetik işaretlerde farklılık gösteren 21 bölge tespit etti.

1980’lerdeki saldırılardan kurtulan kadınların torunlarında 14 genom bölgesinde değişimler saptandı. Ayrıca, annelerinin rahimlerinde şiddete tanık olarak dünyaya gelen bireylerin hücresel düzeyde daha hızlı yaşlandığı görüldü. Bu değişimlerin sağlık üzerindeki etkileri henüz tam olarak anlaşılabilmiş değil.

Elde edilen bulgular, geçtiğimiz ay Scientific Reports dergisinde yayınlandı. Çalışmanın yazarları, şiddetin (aile içi şiddet, cinsel saldırı, silahlı şiddet vb.) kalıcı etkileri hakkında daha fazla araştırma yapılması gerektiğinin altını çiziyor. Ortak kıdemli çalışma yazarı Connie Mulligan, “Travma ve şiddetin gelecek nesillere yansımaları olabileceği düşüncesi, insanların daha empatik olmasına ve politika yapıcıların şiddet sorununa daha fazla önem vermesine yardımcı olmalıdır,” dedi. Mulligan, “Bu durum, ABD de dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanında gözlemlenen, görünüşte kırılmaz olan nesiller arası istismar, yoksulluk ve travma döngülerinin bazılarını açıklamaya bile yardımcı olabilir,” şeklinde ekledi.


