Fidan’dan YPG’ye Çağrı: Silahları Bırakın ve Kendinizi Feshedin

14 Dakika Okuma

Hariciye Bakanı Hakan Fidan, Ankara’da basın kuruluşlarının temsilcileriyle buluştu.

Fidan, dış siyasetin aktüel konularına dair önemli bilgiler verdi.
Toplantıdan ortaya çıkan bilgileri, NTV Ankara Temsilcisi Ahmet Ergen paylaştı.

Suriye seyahatimizde vurguladığımız en önemli konu, YPG sorunuydu. Önceliğimiz olan tüm hususları ve endişelerimizi dile getirdik.

Yeni yönetimin SDG ile yaptığı uzlaşı çerçevesinde; örgütün amaçları, yetenekleri, kaynaklarının kontrolü gibi konularda görüşümüzü açıkça belirttik. Terörle mücadelede uzun yıllara dayanan tecrübemiz ve PKK hakkındaki bilgilerimiz doğrultusunda, risk oluşturabilecek konuların altını çizdik. Suriye yönetiminin de bizimle aynı düşünce ve bakış açısını paylaştığını gördük.

Mevcut yapısıyla YPG, PKK’nın ayrılmaz bir parçasıdır. Bunu tartışmaya bile gerek yok. Örgütün anlaşma kapsamında nasıl hareket edeceği ve zamanlamasının nasıl olacağı gibi konuları Şam’da görüştük. Örgütün askeri kapasitesinin ortadan kaldırılmasının bizim için önemli bir
husus olduğunu vurguladık. Bunun sağlanması için elbette bazı konular ön plana çıkıyor. Bunlardan ilki komuta yapısı sorunudur. Mevcut unsurların kendilerini feshetmesi, merkezi hükümetin kontrolüne girmesi çok önemli bir şart. Ayrıca, silah, füze üretimi, hava savunma sistemi gibi kritik yeteneklere sahip olmaları asla kabul edilemez. Bir diğer konu da YPG’ye dışarıdan katılanlar. Bunlara kesinlikle yer yok. Mevcut unsurlar dağılsın, silah bırakıp kendilerini lağvetsinler ve merkezi hükümetin tam kontrolü altına girsinler. Bu bir zorunluluk. Merkezi hükümet, komutayı alabilecek yeterliliğe sahip olmalı.

Önümüzdeki süreçte tüm bu gelişmeleri yakından izleyeceğiz. Süreç içerisinde dikkatli olmak ve kontrolü bırakmamak gerekiyor. Önümüzdeki kısa dönemi çok yakından takip edeceğiz.

Suriye’de yaşayan Kürtlere, Esad döneminde verilmeyen hakların verilmesi gerekiyor. Herkese eşit vatandaş muamelesi yapılması şart. Suriye yönetimi de bu konuda oldukça hassas. Yerinden edilen Suriyelilerin yurtlarına dönmeleri sorunu, üzerinde çalıştıkları öncelikli konulardan birisi. Güven ortamı oluşturulduğu takdirde, silahlı örgütler varlık alanı bulamazlar.

SURİYE’NİN SİYASİ BİRLİĞİ VE ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜ

Suriye’nin birliğini ve bütünlüğünü her platformda dile getirdik. İçerideki silahlı grupların kendilerini feshedip merkezi hükümete bağlanmaları, ülkedeki birlik ve beraberlik ortamını olumlu etkileyecektir. Aynı şekilde YPG ile merkezi hükümetin vardığı uzlaşı sonucunda, YPG’nin tüm varlığını ve yetkisini merkezi hükümete devretmesi yönünde atılacak adımlar somutlaştıkça, Suriye içerisindeki birlik ve bütünlüğün sağlanacağını düşünüyorum.

ABD’NİN SURİYE’DEN ÇEKİLMESİ

Amerikan askerlerinin Suriye’deki varlığının devam etmesinin, ABD Başkanı’nın öncelikleri arasında olmadığını görüyoruz. PKK, Suriye’deki varlığını DEAŞ cezaevleri üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu konuyla ilgili önlemler alıyoruz. Bölge ülkelerinin DEAŞ’la mücadele etmesi gerekiyor ve bu yönde çabalarımız var. Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye ile Amman’da yaptığımız toplantıda bu doğrultuda somut kararlar aldık.

Bir yandan da Amerikan ordusunun Suriye’deki varlığının bir maliyeti söz konusu. Amerikan kamuoyunda ABD ordusunun Suriye’deki varlığının devam ettirilmesinin faydası sorgulanır hale geldi. Eskiden Suriye’de İran, Rusya ve Esad rejimi faktörleri vardı.

Ancak şu anda durum değişti. ABD askerlerinin varlığının devamı konusunda Başkan Trump’ın ikna olması gerekiyor. Amerika ordusunu çekerse, bu onlar için daha az maliyetli olacaktır.

DEAŞ’A KARŞI BÖLGESEL MÜCADELE

Kendi sorunlarımızı kendimiz çözmeliyiz. Ürdün’de beş ülke bir araya geldik. Ortak operasyon ve istihbarat amaçlı bir merkez kurulacak. Bunun için teknik ekipler çalışıyorlar.Çalışmamız sona ermek üzere. Daha sonra başka ülke delegasyonlarıyla bir araya gelerek ortak bir mekanizma oluşturacağız.

Her devlet, sahip olduğu istihbarat verilerini paylaşarak, DEAŞ’tan kaynaklanan tehlikeleri ortadan kaldırma konusunda birlikte hareket edecek. Benim Türkiye olarak kesinlikle bir askeri yeteneğim var. Ürdün’ün var, Irak’ın var… Gerekirse DEAŞ’a karşı bu yetenekler devreye girecek. Operasyon yapılacak. Bilgi alışverişi yapılacak.

İşbirliği yaptığımız ülkelerin Suriye ile sınırı bulunuyor. Suriye’nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak için de bu tür çalışmalar oldukça önemli.

EL-HOL KAMPI

Bu konuda yoğun bir şekilde çalışıyoruz. El-Hol kampı sorunu çözüme en yakın konulardan biri. Orada yaklaşık 40 bin kişilik bir nüfustan bahsediyoruz. Hem Iraklılar hem de Suriyeliler kendi vatandaşlarını geri almak için güçlü bir istek gösteriyorlar. Bu kampın kontrolü PKK/YPG’deyken kamptan ayrılmalar oldukça yavaştı. Ancak şimdi hem Iraklılar hem de Suriyeliler vatandaşlarını alabilirler. Fakat hapishanede kalanların farklı bir yöntemle çözülmesi gerekiyor. Onların cezaevinde kalması şart. O konuda çalışmalarımıza devam edeceğiz.

ERDOĞAN-TRUMP GÖRÜŞMESİ

İki lider arasında oldukça verimli bir telefon görüşmesi yapıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başkan Trump’ın saygı duyduğu liderlerden biri. Bunu da telefon görüşmesinde açıkça ifade etti aslında. Görüşmede sayın Cumhurbaşkanımız, Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki beklentilerini ve savunma sanayii iş birliğindeki engellerin kaldırılmasının önemini vurguladı. Ukrayna’daki barışın değerini bir kez daha yineledi. Sayın Trump’ın yaklaşımı da son derece olumlu oldu. Sayın Cumhurbaşkanımız ile birlikte, iki ülke arasındaki sorunları çözmek istiyor. Biz de muhataplarımız ile bu amaçla çalışıyoruz.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN ABD’Yİ OLASI ZİYARETLERİ

Sayın Cumhurbaşkanımızın olası ziyaretinden önce biz Dışişleri Bakanları düzeyinde bir çalışma yaparız. Sayın Cumhurbaşkanımız ABD ziyaretine sıcak bakıyor. Ancak, şu anda kesin bir tarih belirtmedik.

CAATSA YAPTIRIMLARI

Biden yönetimi ile CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasına dair geniş kapsamlı görüşmeler yaptık. Yeni yönetim ile de bu konuları detaylı bir şekilde ele alacağız. Elbette burada konuşulması gereken teknik detaylar var. Bu yaptırımların kaldırılması konusunda Amerikalıların bir istisna yapma yetkisi var mı? Kendi iç hukuk sistemleri bu yönde bir karar alabilecek mi? Bu konuları ayrıntılı bir biçimde görüşeceğiz.

İSRAİL’İN SURİYE’NİN GÜNEYİNDEKİ FİİLİ İŞGALİ

İsrail yaklaşık elli yıldır Suriye’nin güneyini işgal altında tutuyor. Günümüzde de bunu genişletmeye çalışıyor. Ezidileri, Dürzileri gündeme getirerek, çeşitli bahaneler öne sürerek silahsız bir bölge ilan etme çabası var.

Bizim oluşturduğumuz platformlarda bu konunun gündeme getirilmesi ve kesin bir dille reddedilmesi önemli. Amman’daki beşli platformda, İslam İşbirliği Teşkilatı platformunda, Arap Birliği platformunda, her platformda bu İsrail yayılmacılığı reddediliyor. İsrail’in Suriye’deki topraklardan önümüzdeki dönemde nasıl çıkarılacağı meselesi, Suriye hükümetinin üzerinde durup, uluslararası toplumla birlikte yönetmesi gereken bir konu.

İSRAİL’İN GAZZE’YE SON DÖNEMDEKİ SALDIRILARI

“Netanyahu’nun aklında ateşkesi bozma düşüncesi olduğunu biliyoruz’’ diye uzun zamandır söylüyoruz. Bütün işaretler bunu gösteriyordu. 500 insanı şehit ederek ateşkesi resmen bozdu ve bombalamaya devam edecek gibi görünüyor.

Gazze’de son yaşananlarla ilgili Mısır’ın başkenti Kahire’de Pazar günü bir toplantımız olacak. İİT-AL Gazze Temas Grubu olarak bir araya geliyoruz. Bu toplantıda İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında kabul edilen Gazze planının hayata geçirilmesi için atılabilecek adımları değerlendireceğiz. Soykırımı durdurmak için elimizden geleni yapacağız.

Kanımca Filistin meselesi, daha büyük çaplı sorunlara yol açabilir. Belki orada geçici bir başarı elde edebilirler, yüz binlerce insanı öldürerek, ancak bununla birlikte farklı türde risklerin önü açılıyor. Yani daha değişik bölgesel gerginlikler, çatışma ihtimalleri de ortaya çıkıyor.

KIBRIS SORUNU VE CENEVRE TOPLANTISI

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, bizim de takdir ettiğimiz gibi yetenekli bir lider: Uluslararası camianın bir nebze vicdanını temsil eden bir pozisyon. Kıbrıs sorunuyla ilgili bu gayri resmi toplantı önerisini, tutumuzu göstermek adına Sayın Cumhurbaşkanımız kabul etti.

Bildiğiniz üzere Genel Sekreter, bir sene önce özel bir temsilci görevlendirdi. Kolombiya eski Dışişleri Bakanı geldi incelemelerde bulundu, altı ay boyunca tüm taraflarla görüştü ve bir rapor hazırladı. Bu rapor da arşivlendi, “İki taraf arasında ortak bir zemin yok” dedi. Bu ne anlama geliyor? Bizim senelerdir savunduğumuz bir konu var. Ada’da iki toplumun bağımsız bir şekilde, kendi kurumlarıyla ayrı ayrı yaşaması bir gerçek. Bunlardan birinin devlet olarak tanınması ve her türlü imkana sahip olması, diğerinin tanınmaması Ada’daki adaletsizliğin temel nedenidir. Bu adaletsizliğin mutlaka giderilmesi gerekmektedir.

Geçmişte uluslararası sistemin hakemliğine güvenerek hazırlanmış BM çözüm taslaklarına onay verdik fakat Rumlar buna yanaşmadılar.

Bugün ise sahada farklı bir durum söz konusu. Bu durum, siyasi çözüm arayışlarına etki etmek mecburiyetinde.

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI

Burada iki konu var: barış anlaşması ve ateşkes anlaşması. Bunlar bildiğiniz gibi birbirinden ayrı konular. Sayın Trump ve Sayın Putin’in görüşmesinden ateşkes konusunda kesin bir sonuç çıkmadı.

Sürecin başlamasını ve ilerlemesini sağlayacak bazı adımlar önerildi. Kritik bölgeler hedef alınmasın, gemilerin ulaşım güvenliği garanti altına alınsın, esir değişimi yapılsın gibi fikirler gündeme geldi. Bunlar kabul gördü. Tam ateşkes için ise çalışmalar devam ediyor.

Türkiye olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın da savunduğu konum şu: İki tarafın üzerinde uzlaştığı bir anlaşmaya, katkı sağlamak isteriz. Yani bizim için önemli olan iki tarafın üzerinde anlaşacağı bir uzlaşı. Bu konuda üzerimize düşeni yapmaya hazırız.

Ancak şu anda gördüğünüz tartışmaların çoğu, güvenlik garantileri başlığı altında yapılan görüşmeler.

Varsayımsal olarak söylüyorum, taraflar gelecekte bir barış gücü oluşturulmasında uzlaşırsa biz katkı sunabiliriz.

Fakat şu hususun altını çiziyoruz: iki taraftan birinin zorlayıcı girişiminin bir parçası olmakla, uzlaşılmış bir çözümün parçası olmak farklı şeylerdir. Biz ikinci seçenekte varız.

AVRUPA GÜVENLİK MİMARİSİ

Avrupa Birliği’nin üç ay öncesine, yani 20 Ocak tarihine kadar geliştirdiği sistemlerde Türkiye’yi çok görmek istemediğini biliyoruz. Avrupa Birliği üyelerine özgü bir sistemdi. Biz ise her zaman NATO içinde, Avrupa Birliği’nin bir blok olarak değil de tüm NATO ülkelerinin ortak bir şekilde tehdit algılarının geçerli olduğu, çıkarlarının korunduğu bir iş birliği ortamı ve sistemi öneriyorduk. Bu devamlı süregelen bir tartışma alanı oldu. Bizim haricimizde İngiltere, Norveç, Kanada gibi ülkeler de aslında bu tartışmaya sonradan dahil oldular. Ancak bu tartışma artık her zamankinden daha önemli bir duruma geldi.

Şimdi iki mesele var. Birincisi, eski düzene göre Avrupa kendini yapılandırırken nelere dikkat etmeli? Çünkü, sistem üzerinde tehditler var, yalnız sistem yıkılmadı. Yani Amerika resmen NATO’dan ayrılmadı, askerlerini çekmedi, füzelerini geri almadı. Her şey olduğu gibi duruyor. Sadece Rusya’yla yaptığı angajmandan sonra ortaya çıkan bir alarm durumu var Avrupa’da. Şimdi, bazı konuları çok erken tartışmak bile istemiyorlar.

Yani bazı şeyleri ayırmak gerekiyor. Bir, eski düzen devam edecekse, yani Amerika artık Rusya’yla Ukrayna üzerinden bir inisiyatif geliştiriyor,ancak Avrupa güvenliğine ilişkin olarak, NATO ile olan bağlantısı aynı düzeyde devam edecekse, Avrupa bu sefer kendi güvenlik yapılanmasını buna göre oluşturacaktır. Amerika’nın tamamen olmadığı bir alanda bu sefer yeni bir yol izleyecektir.

“CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI”

Geçtiğimizde bir röportajda belirttiğim gibi: “Cin şişeden çıktı.” Avrupalılar artık Amerika’nın tam güvenlik şemsiyesine bağımlı olmak istemiyorlar. Bunun sürdürülebilir olduğuna inanmıyorlar.

Kendi güvenliklerini de bu kadar riske atmamaları gerektiğini düşünüyorlar. Bu düşünce matematiksel olarak eskiden beri vardı, olasılık olarak, ancak bir gerçeklik olarak kendini hissettirmediği için siyaset üreticilerini bu konuda adım atmaya zorlamıyordu. Ancak şu anda ilk kez kendini bu kadar yakın ve etkili hissettiriyor. Artık siyaset üreticileri de bu konuda gerçekçi adım atmaya yöneliyorlar. Her iki alanda Türkiye ile ne kadar yakın çalışılır, ne kadar çalışmak isterler, görevler nelerdir, biz neler önerebiliriz, tartışmaya ne kadar katkıda bulunabiliriz, bu çok dinamik bir süreç.

En uygun olan, Avrupa Birliği üyesi olup bu konuları daha kapsamlı bir şekilde, ekonomisiyle, siyasetiyle, güvenliğiyle her zaman bir arada iç içe yönetmektir. Cumhurbaşkanımız bunu ideal bir çözüm olarak görüyor. Ancak Avrupa Birliği’nin bu konudaki endişeleri hala devam ediyor. Ancak normal Türkiye ile ilişkileri daha da ileri taşıma konusunda durdukları bir nokta var. Bunun gerekli olduğuna da inanıyorlar ve bu noktada bazı adımları nasıl atarız diyorlar. Bazı ülkeler bu konuyu engellemeye çalışabilir mi? Evet. İşte, Avrupa’nın güvenliği diğer geri kalan ülkeler için ne kadar önemli burada göreceğiz. Yani bunu ortadan kaldırmak için bir adım atacaklar mı atmayacaklar mı?

VİZE MESELESİ

Sorun başvuruların reddedilmesi, az vize verilmesi veya sürecin çok uzun sürmesi ile ilgili. Bir diğer konu ise daha uzun vadede vize serbestisi sağlanması.

Avrupa ülkelerinden vize sorunuyla ilgili açıklama istediğimizde, “Biz verdiğimiz vizelerin en çoğunu Türkiye’ye veriyoruz.” diyorlar. Oran olarak baktığımızda yıllardır başvurular arasında kabul edilen ve reddedilen vize oranları değişmiyor.

Öte yandan Türkiye’den yapılan özellikle turist vizesi başvurusunda önemli bir artış da söz konusu. Buna karşılık, vize haklarının kötüye kullanıldığı ile ilgili de Avrupalılar tarafından gündemimize getirilen bazı iddialar var.

Geldiğimiz noktada, bizim Avrupa ile vize serbestisine geçmemiz gerekiyor. Bunu yaptığımız zaman vize süreçleriyle ilgili sorunlar da ortadan kalkar. Vize rejimi devam ettiği sürece, Türkiye’nin artan talebine vize sistemiyle karşılık verilmesi mümkün değil. Yani çözüm vize serbestisi. O konuyu da bu dönemde artık inşallah çözmeyi düşünüyoruz. Ekonomideki iyileşmeye paralel olarak bunu da hayata geçirmek gerekiyor.

Bu Makaleyi Paylaş
Yorum yapılmamış