AHMED SALİH – TİMETURK ÖZEL
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 24 Temmuz 2025’te politika faizini yüzde 46’dan yüzde 43’e çekti. Karar, piyasalar tarafından “ihtiyatlı gevşeme” olarak nitelendirildi. Katılım finans, makroekonomi ve sosyal araştırmalar uzmanı olan stratejist ekonomist Dr. Murat Ergüven, Timeturk.com’a yaptığı değerlendirmede, kararın sadece teknik bir parasal gevşeme değil; büyüme, fiyat istikrarı ve finansal denge arasında hassas bir denge arayışının göstergesi olduğunu bildirdi.
Büyüme–enflasyon ikilemi
Ergüven, 2025’in ikinci çeyreğinde sanayi üretiminin yatay seyretmesi, kapasite kullanım oranlarının gerilemesi ve tüketim talebindeki yavaşlamanın Merkez Bankası’nın faiz indirimine gerekçe oluşturduğunu belirtti. “Kısa vadede bu adım reel sektöre destek verebilir, ancak enflasyon ve kur baskısı riskleri dikkatle izlenmeli” değerlendirmesinde bulundu.
Haziran 2025 itibarıyla tüketici enflasyonu yüzde 35,05 olarak kaydedilmişti. ENAG’ın hesaplamaları ise yıllık enflasyonun yüzde 50’nin üzerinde seyrettiğini gösteriyor. Dr. Ergüven, “Fiyatlama davranışlarının kırılması için güçlü beklenti yönetimi ve uygulamada kararlılık şart” dedi.
Döviz kuru ve dış denge baskısı
Türkiye’nin yüksek ithalat bağımlılığı nedeniyle döviz kuru dalgalanmalarına karşı hassas olduğunu vurgulayan Ergüven, 1 aylık oynaklığın yüzde 9,1, 12 aylık oynaklığın ise yüzde 19,8 civarında bulunduğunu hatırlattı. CDS priminin 282 baz puana gerilemesini ve rezervlerin 168,6 milyar dolara yükselmesini olumlu gelişmeler olarak niteledi. Ancak Avrupa Birliği’nin karbon sınır vergisi uygulamasının (CBAM) ihracat üzerinde yapısal baskı oluşturduğunu söyledi.
Makroihtiyati önlemler ve TL’nin rolü
Dr. Ergüven, faiz indirimine eşlik eden makroihtiyati düzenlemelere dikkat çekti. Kur Korumalı Mevduat’ta zorunlu karşılık oranının yüzde 33’ten 40’a çıkarılması, TL mevduatlarda faiz alt sınırının yüzde 50’den 40’a çekilmesi ve bankalar için TL mevduat hedefinin yüzde 60–65 aralığına yükseltilmesini, “TL’ye geçişi hızlandırmaya dönük stratejik adımlar” olarak değerlendirdi.
Ancak ekonomistin vurgusuna göre, bu tedbirlerin başarıya ulaşması için piyasa güveninin yeniden tesisi ve güçlü iletişim stratejileri kritik önem taşıyor.
Para politikası iletişimi ve beklentiler
Merkez Bankası’nın, “enflasyonda kalıcı bozulma olursa tüm araçların devreye alınacağı” taahhüdünü hatırlatan Ergüven, beklentilerdeki farklılığa işaret etti. TCMB Piyasa Katılımcıları Anketi’nde yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 29,7’ye inse de reel sektör ve hane halkı beklentilerinin yüzde 40–50 bandında kaldığını söyledi.
“Bu kopukluk, Merkez Bankası’nın kredibilite sorununu ve iletişimdeki zorlukları gösteriyor. Şeffaf ve anlaşılır iletişim olmadan para politikasının etkisi sınırlı kalır” ifadelerini kullandı.
Yapısal reform ihtiyacı
Faiz indiriminin kısa vadede iç talepte sınırlı rahatlama sağlayabileceğini belirten Dr. Ergüven, uzun vadeli çözüm için yapısal reformların kaçınılmaz olduğunu vurguladı:
“Türkiye ekonomisinin kalıcı istikrarı için finansal sistemin güçlendirilmesi, yeşil dönüşüm ve yüksek katma değerli üretim stratejileri hayati önemdedir. Aksi halde faiz kararları geçici etki yaratır.”
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 24 Temmuz 2025’te politika faizini yüzde 46’dan yüzde 43’e indirerek kritik bir para politikası adımı attı. Kararı Timeturk’e değerlendiren ekonomist Dr. Murat Ergüven, büyüme–enflasyon dengesi, döviz kuru oynaklığı ve makroihtiyati tedbirler çerçevesinde çok boyutlu bir analiz yaptı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Temmuz 2025 tarihli faiz indirimi kararını, büyüme–enflasyon ikilemi, döviz kuru oynaklığı, makroihtiyati tedbirler ve para politikası iletişimi bağlamında çok boyutlu bir bakış açısıyla değerlendiren Ergüven, kararın iç ve dış dengeler üzerindeki etkilerini, fırsat ve risklerini ele alarak; sürdürülebilir makroekonomik istikrar için olası yol haritalarını sizlerle paylaştı.
Dr. Murat Ergüven’in kapsamlı analizi şöyle:
FAİZ İNDİRİMİ ETRAFINDA ŞEKİLLENEN DENGE ARAYIŞI
TCMB’nin Temmuz 2025 Kararının Çok Boyutlu Analizi
“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 24 Temmuz 2025 tarihinde politika faizini %46’dan %43’e indirerek önemli bir para politikası hamlesi gerçekleştirdi. Bu makalemde, kararın gerekçelerini, iç ve dış ekonomik etkilerini, makroekonomik dengeler üzerindeki yansımalarını ve olası risklerini kapsamlı bir biçimde değerlendireceğim. Özellikle büyüme-enflasyon ikilemi, döviz kuru oynaklığı, makroihtiyati tedbirler ve para politikası iletişimi bağlamında analiz edilen karar, Türkiye ekonomisinin mevcut kırılganlıkları ve küresel belirsizlikler ışığında yorumlayacağım. Sonuç bölümünde ise, söz konusu faiz indiriminin ekonomiye sağlayacağı potansiyel katkılar ile riskler detaylandırılarak, sürdürülebilir makroekonomik istikrar için öneriler sunacağım.

Dr. Murat Ergüven
Türkiye ekonomisi, son yıllarda küresel ekonomik dalgalanmalara, yüksek enflasyona ve iç talepteki dalgalanmalara karşı karmaşık bir kırılganlık profili geliştirmiştir. Bu zorlu konjonktürde, TCMB’nin para politikası kararları ekonomik aktörler ve piyasa katılımcıları tarafından yakından izlenmektedir. 24 Temmuz 2025’te alınan 300 baz puanlık faiz indirimi, sadece teknik bir parasal gevşeme değil; büyüme, fiyat istikrarı ve finansal denge arasındaki hassas dengenin yeniden kurulmasına yönelik stratejik bir adımdır.
Bu bağlamda, söz konusu faiz indirimi kararı; küresel ve yerel ekonomik gelişmelerle ilişkisi, enflasyon beklentileri üzerindeki etkileri, makroihtiyati düzenlemelerle uyumu ve piyasa algısı açısından çok boyutlu olarak ele alınacaktır.
1. Küresel Ekonomik Görünüm ve Türkiye Üzerindeki Etkileri
2025 yılında küresel büyüme beklentilerinin %2 civarında sınırlı bir iyileşmeye işaret etmesi, gelişmekte olan ülkelerin kırılganlıklarının artmasına neden olmakta. Jeopolitik belirsizlikler, enerji piyasalarındaki oynaklık ve Avrupa Birliği’nin karbon sınır vergisi gibi yapısal politikaları, Türkiye’nin dış ekonomik koşullarını zorlaştırıyor.
Türkiye için bu zorlu dış konjonktür, para politikası kararlarında risk yönetimini ve stratejik denge arayışını kaçınılmaz hâle getiriyor. Özellikle Brent petrol fiyatlarındaki iniş çıkışlar, enerji maliyetleri ve döviz kuru oynaklığı, Türkiye ekonomisinin kırılganlık profilini şekillendirmektedir.
2. İç Talepteki Yavaşlama ve Büyüme Baskıları
2025 yılı ikinci çeyrek verileri, iç talepte belirgin bir yavaşlama olduğunu ortaya koymaktadır. Sanayi üretimi yatay seyrederken, kapasite kullanım oranlarında ve istihdamda düşüşler yaşanmıştır. Perakende satışlar ve kredi kartı harcamalarındaki ivme kaybı, özel tüketim talebinin zayıfladığına işaret etmektedir. Konut ve taşıt kredilerindeki daralma da bu yavaşlamayı destekleyen önemli göstergelerdir.
Bu tabloda, TCMB’nin faiz indirimi kararı, ekonomik aktiviteyi canlandırmaya yönelik ölçülü ve ihtiyatlı bir hamle olarak anlaşılmalıdır. Kısa vadede parasal gevşemenin reel sektör üzerindeki destekleyici etkisi beklenmektedir, ancak bu adımın enflasyon ve kur baskılarını artırma riski de göz önünde bulundurulmalıdır.
3. Enflasyon Dinamikleri ve Fiyatlama Davranışları
Haziran 2025 itibarıyla TÜFE %35,05 olarak kaydedilmiştir. Her ne kadar bu, dezenflasyon sürecine işaret eden olumlu bir gelişme gibi görünse de hizmet sektöründeki fiyat yapışkanlığı, kira ve ulaştırma gibi kalemlerdeki yüksek fiyat artışları sürecin kalıcı olmasını zorlaştırmaktadır.
ENAG gibi bağımsız araştırmalar ise yıllık enflasyonun %50’nin üzerinde olabileceğine dikkat çekmektedir. Bu farklı ölçümler, fiyatlama davranışlarının kırılmasının ve beklentilerin etkin şekilde yönetilmesinin gerekliliğini göstermektedir.
TCMB’nin “enflasyonda belirgin ve kalıcı bozulma olursa tüm araçların devreye alınacağı” taahhüdü, fiyat istikrarı hedefine bağlılığın önemli bir göstergesidir. Ancak geçmişte yaşanan güven erozyonu, bu söylemlerin uygulamadaki kararlılıkla desteklenmesini zorunlu kılmaktadır.
4. Faiz İndirimi Kararının Anatomisi ve Stratejik Kapsamı
24 Temmuz 2025 PPK toplantısında politika faizi 300 baz puan indirilerek %46’dan %43’e çekilmiştir. Gecelik borç verme faizi %46, borçlanma faizi ise %41,5 olarak korunmuş ve faiz koridoru genişletilmiştir.
Bu karar, agresif bir gevşeme değil; kontrollü ve veri odaklı bir esneklik olarak tasarlanmıştır. İç talep zayıflığı, sanayi üretimindeki durağanlık, kredi büyümesindeki yavaşlama kararın temel gerekçeleri arasında yer almaktadır.
Ancak faiz indiriminin enflasyon ve döviz kuru üzerinde meydana getirebileceği riskler dikkatle izlenmelidir. Pozitif reel faiz seviyelerinin korunması, dolarizasyon eğilimlerinin önlenmesi ve makroekonomik istikrarın sağlanması, kararın başarısını belirleyecek kritik unsurlardır.
5. Makroihtiyati Tedbirler ve TL’nin Finansal Sistemdeki Rolü
TCMB, TL’ye geçişi hızlandırmak ve kur geçişkenliğini azaltmak amacıyla makroihtiyati politikaları etkin biçimde kullanmaktadır.
Bu kapsamda:
- Kur Korumalı Mevduat zorunlu karşılık oranı %33’ten %40’a yükseltilmiştir.
- TL mevduatlarda faiz alt sınırı %50’den %40’a çekilerek bankaların esnekliği artırılmıştır.
- Bankalar için TL mevduat payı hedefi %60-65 aralığına çıkarılmıştır.
Ancak makroihtiyati tedbirlerin başarısı, sadece teknik uygulamaya değil; piyasa güveni, para politikası iletişimi ve öngörülebilirliğe bağlıdır. TL varlıklarının yatırımcılar için cazip hale gelmesi, reel getiri sunması ve güçlü iletişim stratejileri ile desteklenmesi zorunludur.
6. Döviz Kuru Oynaklığı ve Dış Denge Sorunları
Türkiye ekonomisi, yüksek ithalat bağımlılığı ve dış finansman ihtiyacı nedeniyle döviz kuru dalgalanmalarına karşı hassastır. 2025’in ikinci çeyreğinde döviz kuru oynaklığı yüksek seviyelerde seyretmekte, 1 aylık oynaklık %9,1, 12 aylık oynaklık ise %19,8 civarındadır.
CDS priminin 282 baz puana gerilemesi ve rezervlerin 168,6 milyar dolara yükselmesi olumlu gelişmeler olarak değerlendirilse de dış dengedeki kırılganlık devam etmektedir. Özellikle Avrupa Birliği’nin karbon sınır vergisi (CBAM) uygulaması, Türkiye ihracatının yapısal dönüşümünü zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle, sürdürülebilir dış denge için sadece kısa vadeli tedbirler değil, uzun vadeli yeşil dönüşüm ve yüksek katma değerli üretim stratejileri belirleyici olacaktır.
7. Para Politikası İletişimi ve Beklenti Yönetimi
Para politikası etkinliği, sadece teknik kararların alınması ile değil; bu kararların piyasa ve toplum nezdinde doğru şekilde anlatılmasıyla mümkün olmaktadır. TCMB’nin para politikası iletişiminde şeffaflık, öngörülebilirlik ve güvenilirlik kritik öneme sahiptir.
TCMB Piyasa Katılımcıları Anketi’nde 2025 sonu enflasyon beklentisi %29,7’ye gerilemiş görünmekle beraber, reel sektör ve hane halkı beklentileri hâlâ yüksek (%40-50 bandında) seyretmektedir. Bu kopukluk, merkez bankasının kredibilite ve beklenti yönetiminde karşılaştığı zorlukları ortaya koymaktadır.
Etkili iletişim stratejileri, sadece teknik jargon kullanmaktan kaçınılarak sade ve anlaşılır mesajların verilmesini; piyasa ile sürekli ve açık diyalogun kurulmasını gerektirmektedir.
Sonuç olarak, TCMB’nin Temmuz 2025 faiz indirimi kararı, büyüme ve fiyat istikrarı hedefleri arasında hassas bir denge arayışının ifadesidir. Karar, iç talepteki yavaşlamaya karşı ihtiyatlı bir destek sunmayı amaçlarken, enflasyon ve döviz kuru riskleri de dikkatle gözetilmektedir.
Kararın başarıya ulaşması, disiplinli para politikası uygulaması, makroihtiyati tedbirlerle koordinasyon, güçlü iletişim ve piyasa güveninin tesis edilmesiyle mümkün olacaktır.
Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu yapısal sorunlar, sadece kısa vadeli faiz kararları ile çözülemez. Uzun vadede, sürdürülebilir büyüme için yapısal reformlar, finansal sistemin güçlendirilmesi ve dış ticaret yapısının dönüşümü hayati önem taşımaktadır.
Bu bağlamda, TCMB’nin kararının ekonomiye can suyu olup olmayacağı, uygulama tutarlılığı ve genel ekonomik stratejilerin bütünlüğüne bağlıdır.”


