Söz konusu sorgulamanın, 1982 yılında yaşanan Sultan Yakub Muharebesi’nde FHKC-GK tarafından esir alınan ve sonrasında Suriye’ye götürüldüğü belirtilen üç İsrailli askerin mezar yerlerinin tespit edilmesi amacıyla gerçekleştirildiği iddia edildi.
Aktarılan bilgilere göre sorgu, 3 Mayıs’ta başladı ve Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) rejiminin Genel Güvenlik Merkezi’nde yürütüldü. Talal Naci’nin sorgulanmasına gerekçe olarak, 1984 yılında Suriye askeri istihbaratının eski başkanı Ali Duba tarafından Suriye devlet başkanlığına hitaben yazıldığı iddia edilen, içinde askerlerin cesetlerinden bahsedilen eski bir belge gösterildi.
Belgede Talal Naci, Ahmed Cibril ve Ali eş-Şehabi’nin isimlerinin yer aldığı, diğer kişilerin ise hayatını kaybettiği öne sürüldü. Sorgu sırasında HTŞ rejiminden subayların da hazır bulunduğu belirtildi.
Yaklaşık 80 yaşında olduğu belirtilen Talal Naci’nin, üç saat boyunca inkâr ettiği fakat fiziksel ve psikolojik işkence içeren sorgulama yöntemleri sonucunda çözülerek, askerlerin defnedildiği yeri ayrıntılı biçimde tarif etmeye başladığı aktarıldı.
Sorgu odasının dışında, daha önce öldürülen askerlerin yakınlarından alınmış DNA örneklerine sahip bir Katarlı adli tıp heyetinin beklediği bildirildi. HTŞ güçlerinin eşlik ettiği Katarlı heyetin, tarif edilen mezar yerine giderek kalıntıları çıkardığı ve ilk saha incelemesinde DNA eşleşmesi tespit edildiği ifade edildi.
Kalıntıların ardından Genel Güvenlik Merkezi’ne geri getirildiği, burada Katarlı heyetle birlikte Aman birimi subaylarının da bulunduğu, sonrasında dört İsrailli doktordan oluşan bir ekibin gelerek kalıntılardan birinin kimliğini doğruladığı kaydedildi.
Paylaşılan bilgilerde yer alan dikkat çekici bir diğer iddia ise, İsrailli subayların Şam’a girişini koordine eden ülkenin Katar olmadığı, başka bir Arap ülkesi olduğu yönünde. Katarlı heyetin ise HTŞ rejimi tarafından, Katar’ı gücendirmemek adına daha sonradan çağrıldığı; fakat bu durumun koordinasyonu sağlayan “diğer Arap ülkesini” rahatsız ettiği ileri sürüldü.
Söz konusu gelişmelerin, daha önceki temaslardan daha güçlü bir İbrahim Anlaşması sürecinin başlangıcı olabileceği yorumlarına da yol açtığı belirtiliyor.
Kaynak: YDH
